İstanbul, 30 Ekim 2023 tarihi itibarıyla şiddetli bir depremle sarsıldı. Ancak, bu olayın önbelleğindeki endişelerin aksine, beklenen büyük deprem gerçekleşmedi. Uzmanlar, yaşanan sarsıntının sonrası, kentin önemli fay hatlarının faaliyetleriyle ilgili kapsamlı değerlendirmelerde bulunuyor. Bu durum, şehirdeki fay hattında biriken enerjinin sarsıntı olarak dışarıya atılması sonucunda gerçekleşti. Ancak bu, İstanbul'un hala yüksek risk altında olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Türkiye’nin en büyük metropolü olan İstanbul, geçmişi boyunca birçok deprem yaşamış bir şehir. Bu nedenle, halk arasında deprem korkusu oldukça yaygın. Uzmanlar, Marmara Bölgesi’nde var olan aktive fay hatlarının sürekli değişkenlik gösterdiğini belirtiyorlar. İstanbul’un altındaki fayların genellikle 30 yılda bir hareketlendiği düşünülüyor. Ancak, bu fay hatları ciddi bir enerji biriktirerek büyük bir depreme zemin hazırlayabilirler. Bu bağlamda, geçmişteki hareketlilikler ve güncel analizler ışığında yaşıyan depremler genellikle hafif sarsıntılar olarak değerlendiriliyor. Ancak Hewitt ve Talay gibi uzman isimler, İstanbul’un sarsıntılarının kesinlikle göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguluyor.
Buna ek olarak, İstanbul'da meydana gelen son depremin ardından, binlerce vatandaşı etkileyen bir yapı güvenliği tartışması da gündeme geldi. Kentin altyapısının ve yapıların çoğunun 1999 Gölcük depreminden önce inşa edildiği düşünüldüğünde, yapıların depreme dayanıklılığı artık bir gereklilik haline geliyor. Uzmanlar, deprem sonrası İstanbul'un altyapısının ne kadar güvenli olduğunu, olağanüstü durum senaryolarının uygulanması gerektiği düşüncesiyle değerlendirmeye alıyorlar. Şehrin depreme karşı dayanıklılığını artırmak için radikal değişikliklerin ve iyileştirmelerin yapılması önem arz ediyor. İşin aslı, İstanbul’un bu dönüşüm döneminde acilen harekete geçmemiz gerektiğini gösteriyor.
Bütün bu faktörler ışığında, yaşanan depremin ardından İstanbul'da beklenen büyük depremin henüz gelmediği, fakat her an gerçekleşme ihtimalinin olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Dolayısıyla, bu şehrin sakinlerinin yanı sıra yerel yönetimlerin de deprem öncesi ve sonrası hazırlığını önceliklendirmesi gerekmektedir. Uzmanlar, kaydedilen şiddetli sarsıntılar sonucunda dikkatlice planlanmış yapı projelerinin ticari ve sosyal hayatı nasıl etkileyeceğini değerlendirirken, her an gerçekleşme ihtimali olan büyük bir depreme hazırlık yapmanın önemi bir kat daha artmaktadır.
Sonuç olarak, İstanbul için akıllı ve sürdürülebilir bir şehir planlamasının yanı sıra, her bireyin de bu konudaki farkındalığını artırması gerekiyor. Gelişmiş deprem erken uyarı sistemlerinin kurulması, binanın dayanıklılığının artırılması ve toplumsal bilinç geliştirilmesi, şehrin geleceğini güvence altına almak için kaçınılmaz adımlardır. Depremin önlemi alınan bir durum haline getirilmelidir, yoksa yaşanacak büyük bir felaketin faturasını tüm İstanbul ödeyecektir.