Küçük Meryem’in hayatı, açlık ve yoksullukla sarsıcı bir mücadelenin hikayesidir. 25 kilodan 10 kiloya düşmesi, sadece bedensel bir değişimin değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal bir çöküşün de göstergesidir. Bu hikaye, toplumun en savunmasız kesimlerinin nasıl yok sayıldığını, hayatta kalma mücadelesinin ne kadar çetin olabileceğini gözler önüne seriyor. Meryem’in yaşadığı bu zorlu süreç, sadece bir bireyin değil, altında yatan sosyal dinamiklerin de bir yansımasıdır.
Meryem, henüz 6 yaşında, fakat yaşadığı zorluklar ve açlık, onu çok daha olgun ve hüzünlü bir birey haline getirdi. Ailesinin maddi durumu, hayatın temel gereksinimlerini karşılamaktan uzak. Bir yandan eğitim hayatına devam etmeye çalışırken, diğer yandan temel besin maddelerine erişimde ciddi sıkıntılar yaşıyor. Meryem’in 25 kilodan 10 kiloya düşmesi, yalnızca bir sayıyla sınırlı değil; bu durum, onları bir arada tutan aile bağlarının ve toplumun dertlerini gözler önüne seriyor. Meryem, bazen sadece bir dilim ekmek bulmak için günlerini harcarken, çoğu zaman açlık hissinin olağan hale geldiği koşullarda yaşamak zorunda kalıyor.
Meryem’in durumu, maalesef yalnızca onun değil, birçok çocuğun yaşadığı bir gerçeklik. Yoksulluk ve açlık, çocukların sağlığını ve gelişimini tehdit eden büyük bir sorun haline gelmiş durumda. Meryem’in hikayesi, toplumların bu soruna duyarsız kalmalarının sonuçlarını ortaya koyuyor. İnsanlar, sosyal yardımlaşma mekanizmalarının ve kamusal politikaların yetersizliğinden şikayet ederken, Meryem gibi çocukların seslerini duyurmak için mücadele ediyorlar. Açlıkla mücadele eden çocuklar için daha fazla farkındalık yaratmak ve somut önlemler almak hayati önem taşıyor.
Bu durumda, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve yardım organizasyonları büyük bir sorumluluk taşımaktadır. Tüm bu mücadeleler, Meryem gibi çocukların daha iyi bir geleceğe sahip olmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir. Sağlıklı gıda temini, eğitim imkanları ve sosyal destek sistemleri oluşturulması, bu zorlu mücadelenin ilk adımlarıdır. Toplum olarak, Meryem’in sesine kulak vererek daha adil ve eşit bir dünya yaratmak adına katkı sağlamak bizim elimizdedir.
Unutulmamalıdır ki, Meryem gibi çocuklar, sadece kendileri için değil, tüm insanlık için bir uyanış çağrısı yapmaktadır. Bu mücadelede duyarsız kalmak, ne yazık ki toplumun geleceğini zayıflatacaktır. Fakat atılacak her adım, her destek, Meryem gibi çocukların bir umut ışığına kavuşmasını sağlayabilir. Hayatta kalma mücadelesi veren bu çocukların hikayelerini dinlemek, toplumu harekete geçirmek adına büyük bir fırsat sunuyor. Onların adalet arayışına ortak olmak, geleceğimize daha umutla bakmamızı sağlayabilir.
Meryem’in açlıkla yaptığı bu mücadele, yalnızca bireysel bir hikaye olmanın ötesine geçiyor; aynı zamanda sosyal adalet, eşitlik ve insan hakları konularında ciddi bir uyanışın çağrısını yapıyor. "Biz ne yapabiliriz?" sorusunu sormak, bu hikayede Meryem'in yanında yer almak için atılacak ilk adımdır. Geleceğin teminatı olan çocuklarımız için duyarlı bir toplum yaratma çabasına katkıda bulunmak, tüm insanlığın sorumluluğudur.