İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, son günlerde Gazze'deki insanî durumla ilgili yaptığı açıklamalarda "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" ifadelerini kullandı. Bu açıklama, hem yerel hem de uluslararası düzeyde büyük bir tartışmaya neden oldu. Gazze, uzun yıllardır süren çatışmalar ve ekonomik abluka ile zor bir yaşam mücadelesi veriyor. Ancak Netanyahu'nun iddialarının arkasında hangi gerçekler yatıyor? Veriler ve tanıkların anlatımları, bu konuda bizlere neler gösteriyor? Bu yazıda, Netanyahu'nun açıklamalarının ardındaki gerçekleri ve Gazze'deki mevcut durumu irdeleyeceğiz.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, Gazze'de yaşayan yaklaşık 2,1 milyon insan, ağır bir insani krizle karşı karşıya. Bu bölgede gıda güvenliği, sağlık hizmetleri ve su erişimi gibi temel ihtiyaçların karşılanması büyük bir sorun. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Gazze'deki insanların yüzde 80'inin yardıma ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Bu rakam, hayat mücadelesi veren insanların sayısını gözler önüne seriyor. Ancak Netanyahu'nun açıklamaları, bu vakaların görmezden gelindiğine dair bir izlenim yaratıyor.
Gazze'deki AB ve BM temsilcileri, net bir biçimde açlık ve yetersiz beslenmenin son derece endişe verici düzeyde olduğunu vurguluyor. Gıda dağıtım merkezlerinde sıraya giren ailelerin sayısı, her geçen gün artarken, bu durum anlık bir yardımlaşmanın ötesinde, uzun vadeli çözümlere ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. UNICEF ve diğer insani yardım kuruluşları, çocuklarda yetersiz beslenmenin olağanüstü yükseldiğini belirtiyor ve bunun gelecekteki nesiller için ciddi sonuçları olacağı konusunda uyarıyorlar.
Gazze'deki durumu birinci elden yaşayanların ifadeleri, resmi açıklamaların ötesinde bir gerçeklik sunuyor. Gazze'de yaşayan birçok insan, gıda yeterliliği konusundaki durumun aciliyeti üzerine konuşuyor. 32 yaşındaki Ahmed, "Bir aile olarak günde yalnızca bir öğün yemek yiyebiliyoruz. Çocuklarımın büyüme kaygıları içinde olması beni yıpratıyor" diyor. Diğer tanıklar ise tıpkı Ahmed gibi, kaliteli gıda veya temel ihtiyaçlara ulaşmanın neredeyse imkânsız hale geldiğini dile getiriyor.
Netanyahu'nun açıklamalarındaki “açlıktan ölüm” tanımı, bu gerçeklerle örtüşmüyor. Zira insanlar açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle sağlık sorunlarıyla boğuşmakta, bu da onları yaşadıkları adaletsizlik ile baş başa bırakıyor. Örneğin, 50 yaşındaki Fatima, "Bazen yiyecek bulup bulamayacağımızı bile bilmiyoruz; durumda ciddi bir belirsizlik var. Çocuklarımın sağlığı beni her gün kaygılandırıyor" demektedir.
Gazze'deki insani durum, sadece gıda güvenliği ile sınırlı değil. Altyapı yetersizliği, hastane hizmetlerinin aksaması ve psikolojik travmalar, burada yaşayan insanların yaşadığı zorlukları daha da artırmakta. İşsizlik oranının yüzde 50'ye vardığı ve insani yardımların da yetersiz kaldığı bir ortamda, Netanyahu'nun ifadeleri basit bir siyasi açıklama olmaktan çok daha fazlasını talep ediyor.
Sonuç olarak, Netanyahu'nun "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" sözü, akademik ve insani gerçeklerle çelişiyor. Rakamlar ve tanıkların anlatımları, burada bir kriz olduğunu ve insanların her gün hayatta kalmak için savaştığını vurguluyor. Gazze'deki insani durumu basitleştirmek yerine, daha derin bir anlayışa ihtiyaç var. Uluslararası toplumun, bu bölgedeki krizi anlaması ve çözümü için çalışmalara yönelmesi gerektiği açıktır. Bu konuda bilgi edinmek, empati göstermek ve çözüm önerileri geliştirmek, Gazze’nin geleceği için kritik bir önem taşımaktadır.