Son dönemde artan kadın cinayetleri ve şiddet vakaları, toplumun her kesiminde derin bir yarılmaya sebep oluyor. Kadınların maruz kaldığı tehdit, dayak ve bıçaklı saldırılar, sadece bireysel bir mesele değil; toplumsal bir sorun haline geldi. Zeynep, adını sadece bir kurban olarak değil, aynı zamanda bir isyanın sembolü olarak duyuruyor. "Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?” diyerek hem bir düşünceye hem de bir eyleme zemin hazırlıyor. Türkiye'de ve dünya genelinde pek çok kadın, şiddet görünce sessiz kalmayı değil, seslerini yükseltmeyi tercih ediyor. Zeynep’in yaşadığı durum, milyonlarca kadının gerçeği...
Türkiye, ne yazık ki kadın cinayetleri ve şiddet olaylarıyla anılan bir ülke haline geldi. Hükümetin bu konudaki yetersiz politikaları, kadınları koruma ve destekleme yerine, daha da çaresiz hissettiriyor. Zeynep gibi pek çok kadın, her gün bu korkunç duruma maruz kalırken, seslerini duyuracak mecra bulmakta zorlanıyor. ‘Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?’ sorusuyla Zeynep, aslında birçok şeyi sorguluyor: Toplumun bu konudaki duyarsızlığı, yasaların yetersizliği ve kadınların maruz kaldığı baskılara karşı verilen tepkilerin yetersizliği… Bu durum, yalnızca Zeynep’in hikayesi değil; tüm kadınların hikayesi. Her gün yaşanan bu şiddet eğilimi, toplumun geneline yayılan bir sorun haline geliyor. Dolayısıyla, yalnızca bireysel bir olay olarak düşünülmemesi gereken bu mesele, çeşitli sosyal değişim ve dönüşümlere de işaret ediyor.
Son yıllarda, Türkiye'de kadınları koruma adına atılan bazı adımlar olsa da, bu adımların çoğu yetersiz kalıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın hazırladığı raporlar, çoğu kadının yaşadığı şiddeti bildirmediğini ve sistemin bu konudaki işleyişinin ne kadar karmaşık olduğunu ortaya koyuyor. Zeynep, topluma uğramadıkça ve sesini duyurmadıkça bu şiddetin devam edeceğini biliyor. İşte bu noktada, kadınların maruz kaldıkları şiddet konusunda farkındalığın artırılması ve destek mekanizmalarının iyileştirilmesi şart. Zeynep gibi kadınların yaşadığı olaylar, sadece kendi hikayeleri değil, Türkiye'de ve dünya genelinde kadın olmanın ne kadar zor olduğu gerçeğini temsil ediyor. Yalnızca Zeynep'in değil, tüm kadınların sesini duyurmanın, haklarını gözetmenin ve şiddet karşısında güçlü durmanın zamanıdır. Bu bağlamda, sesini yükselterek ve dayanışma göstererek, pek çok Zeynep'in hayatını kurtarabiliriz.
Son söz olarak, Zeynep gibi kadınlar yalnızca şiddetin kurbanı olmakla kalmamalı; aynı zamanda bu karanlık tabloya karşı birer direniş sembolü de olmalıdır. Kadınların kendi hikayelerini anlatmaları, toplumda farkındalık yaratmaları ve sesi olduğumuz her yerde şiddeti kınamamız gerekmektedir. Öldürüldükten sonra duyulmak yerine, yaşamları boyunca desteklenmeleri gerektiği bilinciyle hareket edilmelidir. Unutmayalım, Zeynep’in isyanı, hepimizin isyanıdır!